11 Şubat 2017 Cumartesi

Yıldızlı Gece (Van Gogh)


Şimdi de Van Gogh 'un başka bir çizimini deneme çalışmamla sizlereyim. İnternette araştırırken bu tablonun gizemli bir tablo olduğunu matematiksel bir öneminin olduğunu öğrendim. Çizimimi sizlerle paylaşmadan önce bu araştırmayı paylaşmak istiyorum. 
















kaynak ; Onedio

Vincent van Gogh’ın ölümünden bir yıl önce 1889 yılının Haziran ayında yaptığı meşhur “Yıldızlı Gece” tablosu dâhi sanatçının en büyük yapıtlarından biri olduğu gibi, aynı zamanda tüm Batı resim tarihinin de en önemli eserlerinden biri konumundadır.















2004 yılında ise Hubble Uzay Teleskobu kullanılarak gerçekleştirilen gözlemler, uzak yıldızların dönen gaz ve toz bulutları tarafından çevrelendiğini ortaya çıkarmıştır.















"Peki bunun Van Gogh'un eseriyle ne ilgisi var", diye sorduğunuzu düşünüyorum. Şöyle ki, astronomlar, bu bulutların görüntü ve hareketlerinin esrarengiz biçimde Vincent van Gogh'un “Yıldızlı Gece” tablosuna benzediğini iddia ediyorlar!

Bilim insanları sanatçının eserlerinin gerçekte yapılan keşif ile nasıl bir bağlantısının olabileceğini araştırmaya başladılar ve Van Gogh'un birçok resminde “çalkantılı akışkan yapıların” ayrı bir desen olduğunu ortaya koydular.















Yani, Hollandalı ünlü ressam Fransa'da bir akıl hastanesindeyken bilimdeki en karmaşık ve zor kavramlarından birini kavradı: Türbülans















Akışkanlar dinamiğinde, türbülans büyük ya da daha küçük ölçekli yapılar oluşturmak, geliştirmek vs. için şiddetli bir bozukluğu olan akışı tanımlamak adına kullanılan bir terimdir.















Bu bağlamda bir örnek verecek olursak, türbülanslar bulutların oluşmasına neden olur.

Düşünün: Bundan 100 küsur yıl önce, psikolojik olarak çok yoğun bir acı yaşadığı bir dönemde Van Gogh doğanın yarattığı anlaşılması en zor fenomenlerden birini, hareketin ve ışığın gizemlerini zihninde birleştirmeyi ve tasvir etmeyi başardı.















Van Gogh’un resminde keşfedilen bu sırla beraber, bilimciler, türbülans olgusuna dair birtakım emareler bulabilme düşüncesiyle diğer izlenimci ressamlar üzerine de çalışmaya başladılar.















Ancak yapılan çalışmalar, Van Gogh'un başyapıtlarına kıyasla, diğer ressamların çalışmalarının matematiksel açısından pek de doğru olmadığını gösterdi.  
Edvard Munch'ün meşhur tablosu “Çığlık” bile bu açıdan “Yıldızlı Gece”nin yanına yaklaşamıyordu.
















2 Şubat 2017 Perşembe

OLIVER TWIST ( CHARLES DICKENS )


OLIVER TWIST (CHARLES DICKENS)
KARAKTER ANALİZİLERİ

OLİVER TWİST: Kitabın ana karakteridir. Oliver yetim bir çocuktur. Annesi o doğduktan hemen sonra ölmüştü.Oliver düşkünler evinde doğar ilk olarak yetimhaneye gönderilir daha sonra ise 9 yaşında kiliseye götürülür lakin çıkan kura sonucu Oliver az yemekten şikayetçi olacaktı. Oliver'ın şikayet etmesi üzerine o zamanlar ne kadar büyük bir suç ise çocuk mahkemeye çıkartılır ve 5 paunda birine çırak olarak verilmesi kararlılaştırılmıştı. Oliver çırak olarak gideceği yerde asıl serüveni başlar. Oliver akıllı, çalışkan ve yetenekli bir çocuktur. bunlar sayesinde bu kötü macerada mutlu sona kavuşur. Eee tabi her kitapta ki  gibi birazda şans her şeyi yoluna katacaktır.

Fagin (Yahudi), Düzenbaz, Sikes, Bill, Nancy ( Çete ): Oliver'a yardıma muhtaçken evlerine açan bu kişiler daha sonra onlara büyük bela olacaktır. Çünkü Fagin çok cimri bir çete başkanı ve bu çete bir yankesici çetesidir. Fagin çocukları kendi kötü emellerine alet eden bir insandır. diğerleri ise küçükken onun eline düşmüş ve onun tarafından acımasız yankesiciler olarak yetiştirmiştir. Ne yazı ki bu kitapta Nancy için çok üzüleceksiniz. Çünkü o bu çetenin aslında en masum ve çaresiz üyesi.

Mr.Borwnlon : Oliver'ı sahiplenen iyi kalpli bir adamdır. Oliver'ın bu adam sayesinde hayatı çok değişecek.
Miss Maylie ve Rose : bu iyi kalpli iki insan sayesinde Oliver'ın ölümden kurtulması ile beraber hayatı değişecektir. Onlar sayesinde oliver biraz daha mutlu bir hayata kavuşacaktır. Rose' nin bunda büyük katkısı vardır. Kitabın ilerleyen yerlerinde Oliver ve Rose'nin kardeş olduğu ortaya çıkar. Sevgili Rose'nin birde aşığı vardır buda teyzesi Miss Maylie'nin oğludur.
Morks: Oliver ' in ağabeyidir. Açgözlülüğü yüzünden Oliver'in başına onlarca iş  açar. Kısaca Morks hırsın ve açgözlülüğün bedene bürünmüş hali gibidir.









Kitabın Özeti

Oliver Londra' da düşkünler evinde dünyaya gelir. Fakat düşkünler evinde yapamayacağından dolayı yetimhaneye gönderilir.9 yıl burada kaldıktan sonra kiliseye hizmet için götürülür. Burada ki çocuklar arasında yemekler hakkındaki şikayeti belirtecek biri için kura çekilir ve ne yazık ki bu kuranın şansız ismi Oliver olur. Ve diğer gün 1 kase daha lapa isteyen Oliver'ı acımasızca yargılarlar. Oliver bir hafta karanlık bir odada kalır daha sonra ise birine 5 paunda çırak olarak verilmesi kararlaştırılır. Bu süreçte bir baca temizleyicisi Oliver'i çırak olarak almak ister lakin bu adamın birçok suçtan sabıkası vardır ve Oliver bu adama gitmez. Hakim de belgeleri imzalamayınca Oliver bu adamla gitmez. Daha sonra bir cenazeci gelir ve Oliver'ı çırak olarak almak ister. Oliver'ın başka çaresi yoktur oda o adamla gider. Cenazeci adam Oliver'i ahıtcı olarak yetiştirir. Çok çabuk öğrenen Oliver'ı ustası sevmeye başlar ve birbirleriyle kaynaşmaya başlarlar. Lakin evin temizlikçisi ve Noah denen çırak ustası ile Oliver'ın arasını bozmak için elinden geleni yapar. Ve Noah Oliver'ın annesinin kötü bir kadın olduğunu söyler. Normalde bu sözlere aldırış etmeyen Oliver'ın çok ağrına gider ve Noah'ı döver. Fakat yine suçlu Oliver olur dayak yer kömürlüğe kapatılır. Hangi çocuk annesinin kötü olduğunu kabul ederdi ki ? Buna dayanamayan Oliver Londra'ya kaçmaya karar verir. Ve ardına bakmadan koşmaya başlar. Yeterince uzaklaşınca bir çitin arkasında dinlenmeye başlar. Ve orada en sevdiği küçük arkadaşı Dick ile karşılaşır. Ona gideceğini söyler sarılır ve ayrılırlar. Oliver uzun süre yürür. 9 kilometre bir hafta boyunca çevredeki evlerden bir şeyler isteyerek zar zor ayakta duruyordu. Londra'ya ulaştığı zaman orada Düzenbaz diye bir çocukla tanışır. O çocuk onu bir eve götürür. Orada Fagin ve diğerleri ile tanışır. İlklerde sadece mendillerde ki imzaları çıkaran Oliver bu insanların bir yankesici çetesi olduğunu anlayamaz. İlerki günlerde ise Fagin ile çocukların oynadığı oyunlardan yavaş yavaş anlamaya başlar.  Ve Fagin onuda aralarına alır ve onada öğretmeye başlarlar. Bir gün çocuklarla yankesicilik yapmak için çıkarlar. Oliver aslında hiç yapmak istemiyordu. Ve yapamayacağını da biliyordu. Ayakları geri geri gidecekti neredeyse. O böyle düşünürken çocuklar çoktan kitapçının önündeki kitap okuyan yaşlı adamı gözlerine kestirmişlerdi. Adama doğru yaklaşırken Oliver onları karşıdan izliyordu.Yaptıkları sonucunda taş gibi kalan Oliver onlar kaçarken put gibi orada duruyordu. Sonra soyulduğunu fark eden adamın telaşını görünce korkan Oliver koşmaya başlar. Yaşlı adam haliyle onu hırsız zanneder ve bağırmaya başlar: - O çocuk hırsız yakalayın onu ! diye. Halk sanki bu anı bekliyormuş gibi işi gücü bırakır ve Oliver'ın peşinden koşmaya başlar.Halk Oliver'ı yakalayınca ona sert yumruklarla ve tekme ile karşılık verir. Ve buna dayanamayan Oliver bayılır. Polisler gelip onu götürür. Mahkemeye çıkartılır. Yaşlı adam nedense onun suçsuz olduğuna gönülden inanır ve onu kurtarmak ister. Sonlara doğru ise kitapçı her şeyi gördüğünü ve Oliver 'ın suçsuz olduğunu söyler böylece Oliver kurtulur. Kendini suçlu hisseden yaşlı adam onun bakımını üstlenir evine götürür. Bakıcı kadın onu temizler ve hastalığı boyunca yanında olur. Düzelince yaşlı adam ona yeni elbiseler alır derdini onla paylaşır ve ona güvendiğini söyler. Haliyle Oliver çok mutlu olur. Daha sonra MR. Brownlon onu kitapçıya gönderir. Maalesef yolda onu gören çete üyesi Nancy fırsattan istifade hemen çocuğu kaçırır ve o cehenneme geri götürür. Oliver'ı bulan Fagin bu sefer onu aralarından biri yapmaya kararlıydı. Gel zaman git zaman büyük bir hırsızlık planlayan Fagin ve Sikes Oliver'i bu plana dahil eder. Nancy yaptıklarından çokça pişman olduğu için onu götürmek istemez lakin başka seçeneği yoktur. Oliver'ı Sikese götürür ve hırsızlık için yola çıkarlar. Hırsızlık yapacakları eve giderken bir çok aksaklığın üzerine plan bozulur ve kaçmaya başlarlar. Kaçarken aralarından biri vurulur ve maalesef ki bu bizim küçük Oliver' dı. Hırsızlar vicdanları ile beraber Oliver'ı orada bırakarak kaçarlar. Oliver kendi kendine sürünmeye başlar. Çit kapısının açık olduğu bir evin kapısından girer ve yarı yolda hırsızlık yapacakları ev olduğunu anlar fakat artık çok geçtir. Kapının zilini çalan Oliver uzun zaman sonra evin içine alınır. Hizmetliler yani onu vuran adam onu  olduğunu anlar ve evin hanımına söyler. Lakin Rose denen kız Oliver'ın çok kötü halde olduğunu eğer polisler onu götürür öleceğini anlamıştı. Ve nedensiz bir şekilde böyle güzel bir çocuğun hırsız olabileceğine inanmıyordu. Bir yolunu bulup doktor ile onu bu işten kurtardılar ve o iyileşene kadar ona çok iyi baktılar. Düzelince bu insanlara minnettar olan Oliver sevincini dile getiremiyordu. Onlar için her şeyi yapacağını söylüyordu. Rose ise teyzesinin onu yazlıkta beklediğini ve orada düzelince yapabileceğini söyleyip yola çıktılar. Yazlığa ulaşınca burada bahçıvanlık yapmaya başlar. Maalesef ki o sıralarda sevgili Rose çok kötü hastalanır ve bu süreçte her gün ona çiçek götürür. Rose' nin aşığı aynı zamanda teyzsenin oğlu gelir. Ve o sırada Oliver çete üyelerini görür ve bağırmaya başlar. Evdeki tüm erkekler koşmaya başlar lakin çok geç kalırlar. Daha sonra sevgili Rose iyileşince tekrar Londra'ya gidince Oliver minnettar olduğu fakat kaçırıldığı için bakıcısından ve yaşlı adamdan ayrıldığı için  çok mutsuzdu tekrar onları görmek istiyordu. Bu gidişle beraber her şey çorap söküğü gibi çözüle dursun o sıralarda kardeşi Monks'un neler yaptığını anlatayım biraz. Monks annesinin vasiyeti bir kadına yani Sally bıraktığı öğrenir ve her yerde onu aramaya başlar o sırada yetimhane müdürü bayan Man'ın yanında öldüğünü ve ona birkaç şey söylediğini öğrenir. Ve onları aramaya başlar kocasını bulur. Kocası eşini götüreceğini söyler  ve onu yanına götürür ve Monks  tüm delileri yok edip paragöz karı kocayı 25 altın ile susturur. Biz geri dönelim Rose ve Oliver'a yaşlı adamı bulur ve onun evine gideler. Yaşlı adam ve bakıcısı Oliveri gördüğüne çok sevinir ve Rose ve yaşlı adam konuşmaya başlar. Rose çete  üyelerinden birinin geldiğini bunların hepsini monks diye bir adamın başının altından çıktığını ve Oliver'a kötülük 
yapmak için elinden geldiğini yaptığını tek tek adama anlatmıştı bunu duyan yaşlı adam bu işi çözmek için işe koyulur ve kızı görmeye giderler. Kız Rose'ye her gün gece on birde onu köprüde bulabileceğini söylemişti. Nancy köprüye giderken izlenildiğini bilmiyordu. Rose, yaşlı adam ve Nancy buluşunca gerekli olan bilgilerini verdikten sonra çete üyelerinden onu bir yerde sıkıştırıp öldürdü. Zavallı Nancy oysa onların iyiliği için ne çok şey yapmıştı. Rose ve yaşlı adam Nancy sayesinde artık Monks'u bulabileceklerdi. Monks'u buldular ve onu sorguya çektiler. Yaşlı adam ne tesadüfki Monks'u tanıyordu. Monks ve Oliver kardeşti. Yaşlı adam bildiklerinide birleştirip tüm gerçekleri ortaya döküp Monks'u kapana kıstırmıştı. Artık her şey kafasında yerinde oturuyordu. Monks ile yapılan anlaşmaya göre Oliver'a hakkını verecekti onlarda onun kaçmasına izin verecekti fakat o kaçmadan önce diğer üyelerin yerinide söylemek üzere burada bekleyip onlar yakalandıktan sonra gitmesini söyledi yaşlı adam. O sırada Oliver ve onun yardımı için uğraşan herkes Monks'un yanında toplandılar tüm gerçekler ortaya dökülür.Rose ve Oliver kardeştir. Monks Oliver'ın erkek kardeşiydi. Ve Oliver artık fakir degildir. İçlerinde en çok sevindiği şey ise Rose'nin kız kardeşi olmasıdır.

Çete üyelerinin sonlarına gelince; Fagin evinde yakalandı ve tüm suçları kanıtlandıktan sonra idam cezasına mahkum edildi. Sikes ise evlerini polisler basınca kaçarken çatıdaki ipe boynu geçti sonra ise ayağı kayıp düştü ve boğularak öldü. Yetimhane' nin müdürü ve eşi gelince onlar Monks'a verdikleri bilgileri ve eşyaları inkar ettiler ve sonra iki şahit onun yalanı ortaya dökünce bayan Man ve eşi görevinden alındılar. Artık ikisi de yoksuldu, boşanmışlardı. Diğer iki çete üyesi ise kaçmayı başarmıştı. Sonradan çeteye üye olan Noah Fagin' in mahkemesinde doğruyu söylediği için beraat etti ve istediği sıradan bir iş verildi.  

  Fagin idam edilmeden önce onu ziyaret eden Oliver Monks'un belgeleri nerede sakladığını öğrenir. Rose ve aşığı aralarındaki tüm engelleri aşıp evlenir. Maalesef Oliver'in en sevdiği küçük arkadaşı Dick ölmüştür. Hikayenin sonunda ise Oliver yaşlı adam Mr. Brownlon himayesi altında onunla beraber yaşamaya başlar. 


Hikayede en sevdiğim yerler ;

'Kısacası kurnaz Yahudi, çocuğu avucunun içine yavaş yavaş alıyordu. Böyle kasvetli bir yerde, karanlık ve yalnızlık içinde kalacağına kendisinin ona sunduğu seçenekleri tercih edilecek bir şey olduğuna ikna etmiş gibiydi. Şimdi de ruhunu karartacağını ve bir daha çıkmayacak bir boyayla boyayacağını bildiği zehri yavaş yavaş içine akıtmaya başlıyordu.'

"Bir Türk yüzünü iyice yıkadıktan sonra Doğu'ya çevirir ve duasını okur, bizimkilerse somurtarak dünyaya sürter yüzlerini sonra da aynen onlar gibi düzgün aralarla cehennemin karanlığına çevirirler. Hristiyan mı olmak istersin yoksa Müslüman mı deseler, Müslüman olmak isterim."

' Ne demek istiyor bu çocuk?' diye bağırdı Bay Bumble. ' Sevgimi Oliver Twist'e bırakmak istiyorum. Kendisine, tek başıma kaç kere onu düşünerek ağladığımı söylemenizi istiyorum. Yine söyleyin ki, küçük yaşta öldüğüme sevindiğimi, çünkü büyüyüp adam olacak olsaydım, ihtiyarlasaydım, belki cennetteki kız kardeşim beni unutur, ya da bana benzemeyebilirdi, hem orda ikimizde çocuk olursak, daha iyi olacağını söyleyin' dedi Dick.

' Bir hayal kırıklığı dünyasıdır bu. Ve bizi çok sevindirecek ümitlerimiz gerçekleşmez . Zavallı Dick ölmüştü! '

Hikaye ilgili benim yorumum :

 Küçükken çocuk kitabını okumuştum bu romanın. O zaman da çok etkilenmiştim. Charles Dıckens zaten normalde de  toplum hikayelerinden bahsedermiş. Kitabı okurken yetimhanedeki çocuklara nasıl davranıldığı, çocukların hayallerinin nasıl ellerinden alındığı üstüne üstelik yaşamak için bir sebepleri olmayan bu çocukların kendilerini ölüm ile avutması kitabı okurken beni çok etkiledi. 
  Çete üyelerinden Nancy'in hikayesi de beni çok etkiledi. Bir insan nasıl olurda kendine bunca kötülük yapan insanların iyiliğini düşünür veya nasıl iyi bir yaşamı kendisini hiç sevmeyen gözünü bile kırpmadan onu öldüren bir adam için vazgeçer hayla anlayamıyorum.



   Son olarak hikayedeki iyi karakterler her zaman içimizde olan nadir iyi insanları anımsattı bana. Onlar her zaman farklı zamanlarda bizim içimizdeler. Yakın zamanda gördüğümüz şehit Fethi Sekin gibi.


Bu özetimi '' http://www.edebiyatimiz.com/ '' sitesinde bulabilirsiniz.

12 Mart 2016 Cumartesi

Hayattan Bir Sayfa 2



                                                       Öteki Ben/ Dostoyevski
"Krestyan İvanoviç!" diye tekrar söze başladı Bay Golyadkin. Bu defa alçak sesle, önemli saydığı kelimerleri vurgulayarak konuşyordu. " Odanıza girerken rahatsızlık verdiğim için sizden özür dilemiştim. Beni bağışlayın lütfen. Bütün açık yürekliliğimle karşınızaydım. Sizden hiçbir gizlim saklım yok. Sırdan, önemsiz bir adamım, biliyorsunuz. Ama bunun için üzülmüyorum Krestyan İvanoviç, hatta böyle olmakla gurur duyuyorum. Entrikacı biri olmadığım gibi önemli bir adamda değilim. Bununla da övünüyorum. Alttan alttan, sinsice değil, açık bir şekilde hareket ederim. Kime, ne şekilde kötülük edeceğimi gayet iyi bilirim ancak ellerimi kirletmek istemem. Ellerimin temiz kalmasına özen gösteririm Krestyan İvanoviç! " Kahramanımız susarak etkileyici bir hale büründü. Ardından coşkulu ama yumuşak bir sesle devam etti:
" Dediğim gibi, hayata dosdoğru, kendimi açıkça ortaya koyarak yürürüm, zikzaklı yollardan nefret ederim ve başkalarına bırakırım. Kim bilir belki böylece benden de sizden de daha iyi, daha temiz yürekli olan insanları da küçük düşürmemiş olurum... Demek istediğim benden daha iyi, sizden değil Krestyan İvanoviç... İmalı sözleri hiç sevmem; riyakârlık bana göre değil; iftira ve dedikodudan tiksinirim. Maskeyi ancak maskeli balolarda takarım, yoksa insanlar önünde yüzümü saklamam. Şimdi izin verirseniz size bir soru soracağım Krestyan İvanoviç: Can düşmanı saydığınız birinden nasıl intikam alırdınız?" diye sordu doktora kışkırtıcı bir bakış atarak.
....

  Bu kitabı okurken ilk sayfalarda kendimi bulduğumu söyleyebilirim. Çok dobra olmasından dolayı toplum tarafından dışlanan Bay Golyadkin bunca acının ve yalnızlığın üzerine geçirdiği talihsiz olaydan dolayı yükü kaldıramayıp yeni kişiliğini yaratır yani küçük Yakov Petroviç'i. Bu olaydan sonra Bay Golyadkin daha büyük sorunlar yaşamaya başlar. Okumanızı şiddetle tavsiye ettiğim mükkemel bir roman.

                                                Genç Werther'in Acıları / GOETHE
 Aşksız yaşamak neye yarar.Wilhem! Sihirli fener ışıksız olur mu? Feneri yakar yakmaz, duvarda renk renk resimler görürsün. Bunlar birer düşten başka bir şey olmadığı halde, çocuklar gibi onları seyredip hayran kalır, mesut oluruz.
  
   Çok sevdiğim bir romandır. Günlük tarzında yazılmış, bir genç adamın bir kadına delice aşık olmasıyla başlamıyor tabii. Genç Werher ilklerde gayet mutlu mesut bir adamdır. Fakat daha sonradan umutsuz bir şekilde nişanlı bir bayana aşık olan genç adamın acı hikayesi başlıyor. Sonlara doğru hayatınızda hiç aşık olmadıysanız bile Genç Werther'in acılarına ortak olup içten içe ona hak vereceksiniz. 




                                     
               İnsan Ne İle Yaşar/ TOLSTOY

...
Eve girdim; bir kadın biz karşıladı ve konuşmaya başladı. Kadının etrafında dolaşan ölüm korkusundan nefes alamaz hale geldim. Beni dışarıda,soğukta bırakmak istiyordu, korkudan ölebileceğini biliyordum. Aniden kocası ona Tanrı'dan bahsetmeye başladı ve kadın bir seferde değişti. Ve yemek verip bana baktığında, ben de ona baktım ve ölüm korkusu artık içinde değildi. Canlı bir hale geldiğini ve içinde Tanrı sevgisini gördüm.
'İnsanda yaşayan nedir ? ' Ve insanın içinde sevgiyle yaşadığını anladım.
"Sizinle yaşıyordum ve bir yıl geçmişti. Bir adam, bir yıl boyunca yırtılmayacak ve şekli bozulmayacak bir çift çizme siparişi vermeye gelmişti.Ona baktım ve aniden omuzlarının arkasında yoldaşım ölüm meleğini gördüm. O beni görmedi fakat ben onun kim olduğunu ve zengin adamın güneş batmadan önce ruhunu alacağını biliyordum. Ve kendi kendime düşündüm 'Adam bir yıl için plan yapıyor fakat akşam üzerinden önce öleceğini bilmiyor.' Ve Tanrı'nın ikinci söylediğini hatırladım; 'İnsana neyin verilmemiş olduğunu öğren.'
"İnsanda yaşayan nedir sorusunun cevabını öğrenmiştim. Şimdide ona verilmeyen şeyin ne olduğunu öğrendim. İnsana ihtiyaçlarını bilme yetisi verilmemişti.
"Fakat hayla hepsinin cevabını bilmiyordum ; insan ne ile yaşar sorusunun cevabını bilmiyordum."
'Kadın çocuklarının hatırına benden rica etmişti.Bana çocuklarının annesiz ya da babasız yaşayamayacaklarını söylediğinde bende ona inandım; fakat bir yabancı onları emzirmiş ve onlara bakmıştı. ' Kendi öz çocukları olmamasına rağmen kadın çocuklara olan sevgisini gösterdiğnde, onun içinde yaşayan Tanrı sevgisini gördüm ve insanın ne ile yaşadığını anladım.
Ve Melek :
"Bütün insanların kendine bakma endişesiyle değil, sevgiyle yaşadığını öğrendim. Anneye çocuklarının hayatı için neye ihtiyaç duydukları bilgisi verilmemişti. Ne de zengin adama kendi ihtiyaçlarını bilme yetisi verilmemişti. Ne de herhangi bir adama akşam olduğunda kendisi için bot mu yoksa cesedi için terlik mi gerektiği yetisi verilmemişti. Bir insan olarak hayatta kaldığımda kendimle ilgilenemedim. Çünkü sevgi oradan geçen birine mevcuttu. Çünkü o ve eşi bana merhamet gösterip beni sevdiler. Yetimler anneleri onlara baktı diye hayatta kalmadı. Hayatta kaldılar çünkü kalbinde sevgi olan bir kadın, bir yabancı onlara merhamet gösterip onları sevdi. Tüm insanlar kendi refahları için para harcamakla yaşayamazlar çünkü sevgi insanlarda var.Daha önceden Tanrı'nın hayatı, insana arzularını yaşasın diye verdiğini sanıyordum; fakat şimdi daha fazlasını anladım. Anladım ki; Tanrı insanlardan ayrı yaşamak istemez bu nedenle onlara neye ihtiyaçları olduğunu bildirmez. O insanlarla birleşik yaşamak ister. Bu yüzden her birinin gerekli olan ihtiyaçlarını ortaya çıkarır. Şimdi anlıyorum ki; insanlar kendilerine bakmak için yaşıyorlarmış gibi görünüyor olsalar da, gerçek şu ki insanlar sadece sevgiyle yaşıyorlar.Kimin içinde Tanrı sevgisi varsa, sevgi Tanrı içindir."

Bu roman ise çok etkilendiğim romanlardan biridir. Tolstoy' un ders verici mükemmel romanlarından biri.




                                  Büşra Subaşı






                       


28 Şubat 2016 Pazar

Hayattan Bir Sayfa

Bugün okuduğum kitaplardan en etkilendiğim bölümleri, yok artık dediğim bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum.Ve şunu söylemeliyim ki klasik kitaplar birçok polisiye kitabından daha büyük bir etki bırakıyor. Nedeni ise  okuduğum polisiye romanın ardından 1 hafta ortalıkta takıntılı bir manyak gibi gezdim. daha sonra bir gün klasik bir kitap okudum şunu söylemeliyim ki; klasik kitaplar 1 hafta değil bir ömür kurtulamayacağınız bir şekilde sizi etkisi altına alıyor.


                                                             John Steinbeck
                                                           Fareler ve insanlar

"Hadi devam et George.Ne zaman yapacağız bunu ?"
"Çok yakında yapacağız"
"Sen ve ben"
"Evet,sen....ve ben.Herkes sana iyi davranacak.Başın hiç belaya girmeyecek.Kimse kimsenin canını yakmayacak,kimse kimseden bir şey çalmayacak."
"Bana kızdığını sanmıştım George,"
"Hayır," dedi George."Hayır Lennie.Kızmadım sana.Ben sana aslında hiç kızmadım ki,şimdide kızgın değilim.Bunu bilmeni istiyorum."
.....
George tabancayı kaldırdı silkindi.Tetiği sıktı.Çıkan gürültü,dağlara yükseldi..Lennie titredi,sonra yavaşta kumun üzerine düştü,orada öylece hareketsiz kaldı.

 Kitap okursanız neden bu bölümde yok artık dediğimi anlarsınız. Bana hak vereceğinizden yüzde hudutsuz kere eminim diyebilirim.
 Ağlamak isteyipte ağlayamacağınız, George' ye içten içe bir kin besleyeceğiniz bir son. Dostluk ve insanlıkla alakalı mükemmel bir kitap.

        

             Bir İdam Mahkûmunun Son Günü/ Vıctor Hugo

   Pekala hadi bakalım,ölüm karşısında cesaretli olalım! Bu korkunç fikri ellerimizin arasına alarak ona daha yakından bir göz atalım.Ondan kendisine ait bir açıklama isteyelim.Bizden ne istediğini öğrenelim.Onu tüm ayrıntılarıyla inceleyerek sırlarını çözelim ve mezarımıza öylece bakalım.
Öyle hissediyorum ki gözlerim kapandığında,ruhumun büyük bir aydınlık içinde sonsuza kadar yuvarlanacağı ışıklı uçurumları göreceğim.Gökyüzü kendi varlığıyla aydınlanmış gibi olacak.Oradaki yıldızlar adeta karanlık lekeler gibi duracaklar ve yaşayan canlıların gözlerinde kül rengi kadife üstünde altın pullara değil,bir çarşaf üstündeki siyah noktalara benzeyecekler. 

         Bir adam düşünün insanların onun canını almasının onlara düşmeyeceğini bunun sadece Tanrı'ya
ait olduğunu düşünüyor fakat kendisi birşeyi unutuyor kendisinin idam mahkumu olma sebebi cinayet. Fakat cinayet zanlısından çok bir mağdur olarakta hayal edeceksiniz onu. Hatta bu zanlıya içten içe acıyacaksınız. Sizi içten içe etkileyecek mükemmel bir kitap.




Fyodor Mihayloviç DOSTOYEVSKİ/ Beyaz Geceler

"Sahipsin belki ama yaşamıyorsun savına yanıtı sadece titremek ve kalp çarpıntısı oldu."
Franz KAFKA
Arada bir kendime "Hayallerin nerede ? Diye soruyorum. Ama başımı sallayıp, "Yıllar ne çabuk geçiyor?" Demekten başka çarem kalmıyor.Bu kez başka sorular geliyor aklıma: "Peki, gençlik yıllarını ne yaptın ? Hayatının en iyi yıllarını nereye gömdün ? Yaşadın mı,yoksa yaşadığını mı sanıyorsun? " İçimden bir ses yükseliyor: "Bak çevrende her şey gittikçe nasıl soğuyor? Birkaç yıl daha geçsin, koyu bir yalnızlıkla birlikte bastonuna dayanmış, titreyen bir yaşlılıkla karşı karşıya kalacaksın. Ondan sonra da umutsuzluk, keder, bezginlik... Bir gün gelip hayal dünyam yerle bir olacak, hayallerim sarı yapraklar gibi bir bir dökülecek..." Ah, Nastenka! O zaman hem yalnız, yapayalnız kaldığım, hem de acınacak bir şeyim olmadığı için dövüneceğim. Çünkü yitirdiklerimin hepsi kocaman bir sıfır değerindeki hayallerden

 Bu kitap Dostoyevski'nin tek solukta okuduğum bir kitabıdır. Dört gün bir geceden oluşan bu kitap bayansanız genç aşığın kensine şık olmasını isteyebilir, bir beyseniz genç kızdan nefret edebilirsiniz. Bu kitap saf aşkın ve şımarık bir kızın hikayesi.En başta dediğim gibi tek solukta okuyacağınız mükemmel bir roman.


Umarım beğenmişsinizdir. Önümüzdeki hafta bunun ikincisini yapacağım farklı ve etkileyici romanlarla görüşmek üzere sağlıcakla kalın !

                                                        Büşra Subaşı












7 Şubat 2016 Pazar

ÜLKE GELİŞİMİNDE SANAT


   Sanat günlük yaşayışa bir anlam ve biçim kazandırma çabasıdır.Sanat yalnızca resim,heykel,müzik demek değildir.Sanat hayatı anlayan zekanın onun için en ilgili en güzel biçime sokmasıdır. Aristo'ya göre yaşantının bütünüdür.Ve bunların yanı sıra insanoğlu uygarlığının her evresinde sanatla iç içe olmuştur.Örneğin eski uygarlıklara ait duvarlara yapılan çizimler,yazıtlar,topraktan yapılan testiler ve diğer sanat ürünleri bunlara en büyük örneklerdir.Bunlar sayesinde ülkeler geçmişini öğrenmiş ve bundan ders çıkarmışlardır.

   Sadece bilime önem veren geri kalmış ülkeler sanatı ihmal edip bu açığı teknolojiyle kapatmaya çalışmıştır.Fakat yinede yetişememişlerdir çünkü gelişmiş ülkelerde bilim kadar sanatada önem verilmektedir.Hatta bilimsel açıklamalara göre sanatın bilimden daha üstün tutulduğu görülmüştür.Neden diye soracak olursanız. Albert Einstein atomu parçaladığı zaman insanların yararına olsun diye parçalamıştı fakat kötü zihniyetler onu insanlığı yok etmek için kullanmıştı.O zaman durum şu ki bir ülke için bilim ne kadar önemliyse sanatda o kadar önemli olmalıdır.

   Bilindiği üzere 15. yüzyılın başlarında Avrupa karanlık çağını yaşıyordu.Peki Avrupa bu durumdan nasıl kurtulmuştu ? veya nasıl başa çıkmıştı ? Bilindiği üzere 15.yüzyılın sonu 16.yüzyılın başında Rönesans akımı başladı.Rönesans;İtalya'da başlayıp daha sonrada Avrupa ülkelerine yayılan  edebiyat,resim,müzik ve bilim alanında ki gelişmelere denir.Kelime anlamı ise "Yeniden Doğuş" tur.Avrupa bu akım sayesinde karanlık çağdan kurtulmuş,aydınlık çağa geçiş yapmıştır.
   
    Rönesans ile hümanizm edebiyatı yayıldı. Hümanizm insanları sevme ülküsü,insancılık anlamına gelmektedir.Bu sayede insanlar düşünce özgürlüğünü kazanmış kilise baskısından kurtulmuştu.

    Rönesans zamanında ülkelerin genelinde sanat akımı daha çok olmuştur.Şimdide onlara örnek verelim;

1.İTALYA;

   Hümanizm (insanları sevme ülküsü,insancılık) ile önce edebiyat alanında kendini gösterdi.
İlk hümanistler;
Dante,Petraa ve Boccaccio gibi yazarlardır.

   Resimde Leanardo Da Vinci,Cioto,Rafeelo ve Centile Bellini ün kazandılar.

   Mimaride Mikelanj ve Bramente bu dönemin önemli mimarlarıdır.

   Donetello,Ghiberti ve Michelangelo heykeltıraş olarak ünlendiler.



2.ALMANYA;

 Dinsel tablolarıyla Albrecht Durer ün kazandı.
Luther incili almancaya çevirdi.

16.yüzyılda Re-formun başladığı yer Almanya'dır.

18.yüzyılda "Romantizim Akımı" nın başladığı yer Almanya'dır.

3.İNGİLTERE;

Daha çok edebiyata önem verildi.İngiliz hümanistlerinden en büyüğü Shakespeare;
Hamlet,Romeo ve Juilet,Otello ve Venedik Taciri gibi ölümsüz eserlerle ün kazandı.


Görüldüğü üzere eski yıllarda ülkeler sanatla birlikte güçlenmiş ve ayağa kalkmıştır.
Eski yıllardan o kadar bahsettik birde yakın zamandan dünyada en gelişmiş olan 2 ülkenin sanata verdiği öneme bakalım.


1.NORVEÇ;
 Dünyanın en gelişmiş 1. ülkesidir.2013 yılında dünyanın en mutlu ülkesi seçilmiştir.

Norveç'te bir yazar kittap çıkarttığında,Norveç hükümeti kitabın ilk 1.000 baskınsını (eğer çıkarttığınız çoçuk kitabıysa ilk 1.500 baskısını) ülke kütüphane adına satın almaktadır.Bu şekilde kütüphaneler güncel tutulurken yazarlara da destek verilmektedir.

Okur yazar oranı %100 dür.

Norveç'te nerdeyse tüm okularda birçok sanat dersi zorunludur.Amaç ise ülkede sanatçıları çoğaltmak.

Bunlar gibi birçok örnek daha var.Bunların haricinde ayrıca :
Mimaride,edebiyatta,resimde,müzikte başarılı bir ülkedir.

2.İSVİÇRE;


Dünyanın en gelişmiş 3. ülkesidir.
Norveç'te yazarlara çok önem veriliyordu.İsviçre'de ise ressamlara çok önem veriliyor.
İsviçre'de bir ressam vergisini yaptığı bir tabloyla ödeyebilir.

Orta Avrupa’nın küçük ancak büyüleyici ülkesi İsviçre, doğa ve sanat severler başta olmak üzere çok sayıda turistin gözde tatil ülkesidir. Almanya, Avusturya, Liechtenstein, İtalya ve Fransa ile sınır komşusu olan ülke 25 eyaletin meydana getirdiği bir konfederasyondur.

İsviçre içinde kısa örnekler verdim.

Umarım sanatın önemini anlatabilmişimdir.Sadece ülkeler için değil sanat insanlık içinde çok önemlidir diyerek Franz Kafka'nın bir sözüyle yazımı bitiriyorum.
Bir daha ki paylaşımda  görüşmek üzere sağlıcakla kalın,
 İyi günler !

                           





Büşra Subaşı