31 Ocak 2016 Pazar

ELLER




 Belki anormal gelecek ama incelemeyi seven bir insanım,insanların mimiklerini özellikle. Çünkü hüzünlü oldukları,sinirli oldukları veya üzgün olduklarını en iyi mimikleri anlatıyordu onlar anlatmasa bile.Bunun Çizer olduğumdan kaynaklandığını söylüyor bazıları,bazılarıda garip olduğumdan açık konuşmak gerekirse ne dedikleri umrumda değil sadece seviyorum.Bu konuyla ne alaka diyeceksin tabii.Nedeni bununla ,ilgili bir yazı yazacağım şimdi.Sana iyi okumalar.

Bir gün metroda tam karşımda bir kadın oturuyordu.Ve karşımda ki bayan çok üzgün ve yorgun duruyordu. Bende her zaman ki gibi kulaklıklarımı takıyordum.Bu esnada karşımda ki kadının ellerini inceliyişi ve bakışları dikattimi çekti.O kadar dikkatimi çekmişti ki kulaklıkları takmama rağmen şarkıyı açmadan kadını izliyordum.Orta yaşlarda,gri paltolu,hafif dağınık saçlı bir kadındı.Ellerıne bakıyordu hatta inceliyordu.Ellerine uzunca baktı.Ama farklı uzun bakışlardı bunlar.Hüzün vardı bakışlarında.Yorgun ve sitemliydi de bu bakışlar.Acaba ellerinde neyi görüyordu da bu kadar hüzünlüydü ? Yoksa ellerinin eskisi kadar diri ve genç olmaması ona yaşladığınımı hazırlatıyordu ? Peki o yorgun bakışlar ?Ellerinde ki çizgiler onun ne kadar çalıştığını gösterip yorgunluklarını mı anlatıyordu ?Ya sitem dolu bakışları..

 Dikkatimi özellikle ellerini incelerken gözlerinin hatta diğer eliyle takılı kaldığı altın sarısı nişan yüzüğü dikkatimi çekti.Onunla oynamaya başladı birden sonra beni fark etmiş olacak ki ellerini yüzüğünden çekti.Sitemi bundan mıydı ? Bilinmez.Sonra bayan benim ineceğim durakta indi.Tabii ben o kadar etkilenmiştim ki bu durumdan. Kendi ellerimi incelemeye başlamıştım.Ellerim henüz genç ve diriydi.Fakat ellerimde ki yara izlerim bana küçükken çektiğim acıları anımsattı.Baktıkça eskiye dair anılarım aklıma geldi.Fakat bu anılar kötü ve yorucuydu. Nerden bilebilirdim ki ellerimi bu kadar çok acıyı,bu kadar çok anıyı barındırdığını.

  Sonra okuduğum kitaptaki satırlar aklıma geldi.
"Sevgili Dost,
Şimdi ben bu elleri ne yapayım ? Bulunmasalar saklardım tavan aralarında.Atsınlar diye görenler ellerini,ellerimi dilencilere atardım."

Artık bu satırları daha iyi anlıyordum. Ardından dün yaptığım çizimimden bir parça boya ellerimin üzerinde kalmıştı.İster istemez gülümsemeye başladım.Sonra aklıma tek tek güzel hatırlar geldi.Bunlar acıyı hüznü bastıracak kadar güzeldi.Neden mi dersin ? Nerdeyse 2 yıldır çizim yapıyorum.Hastalığımın zor zamanlarını atlattıktan sonra 2 yıl sonra bu ellerle ne çok yol kat etmiştim.Bütün emeklerim bu elde saklıydı.Gururla baktığım ellerime şimdide sevgiyle bakmaya başladım.Zamanında bir çok  kedi,köpek ve başka hayvanları sevmiştim.Dahası küçük çocuklarıda sevgiyle bu eller sayesinde kucaklamıştım. Bu gerçekten mükemmel bir histi.Sana neler düşündüğümü anlatmakla bitiremem.
Ama bunu sana yine aynı kitaptan bir cümleyle öz bir şekilde söyleyebilirim ;

"Sevgili Dost,
Eğer yeryüzünde ki bütün elleri bir masanın üzerine koysalar,ellerini bulabilirim onların içinden."

Ben bunları düşünürken metro son durağa gelmişti.En son durak benim her zaman merak ettiğim bir yerdi.Bir insan sayesinde hem uzunca düşünüp kendime iyi bir ders çıkarmış hemde ne zamandır bu merak ettiğim yeri görme fırsatım olmuştu.

Bu arada bu anımdan sana anlatmak istediğim şuydu;
Hayattında ki her şey senin elinde.Ardında güzel hatıralar bulmak istiyorsan güzel şeyler yap.Hatırlayınca mutlu olacağın şeyler...
Çünkü onlar mutlaka karşına çıkacaklar.
Ayrıca kötü davranışarlardan ve kötü anlardan kaçın.Çünkü ardında bıraktığın kötü hatıralar,aldığın yanlış kararlarda tıpkı iyi anlar gibi mutlaka bir gün karşına çıkacaklar, unutma.Ve emin ol bunlara gülemeyecek veya huzur bulamayacaksın..

  Bu istersen bir çift el,istersen bir insan,isterse bir an olsun.Mutlaka bir yolunu bulur ve karşına çıkar.Bu yüzden sen sen ol asla doğru yoldan,doğru kararlardan şaşma.Mutlaka hataların olacaktır.Ama çoğunlukla iyi hatıralarının olması dileği ile..






              Büşra Subaşı

24 Ocak 2016 Pazar

KÜÇÜK BİR KARE BÜYÜK BİR GÜLÜMSEME



Merhaba !

Bugün çektiğim fotoğrafları paylaşacağım.Daha öncede dediğim gibi profesyonel bir fotoğrafçı değilim hobi olarak çekim yapıyorum.Umarım beğenirsiniz.

                                                                                            
Bu benim okula giderken genellikle karşılaştığım küçük arkadaşım.Dişi olmasına rağmen bakışlarından dolayı ona Küçük Emrah adını koydum.



Buda yağmurlu bir günde karşılaştığım kocaman bir dost.O kadar güzel uyuyordu ki flash açmaya kıyamadım bir fotoğrafını çekip yoluma koyuldum.


Bu güzel manzarayı ise çekerken karşımda bir cezaevi olduğunu hayal etmemiştim.Ceza evi olduğunu duyunca hayal kırıklığına uğramıştım.Fakat daha sonra düşününce anlamlı geldi.Kara bulutların ardında ki aydınlık sanki hayla bir umudun olduğunu gösteriyordu.


Buda son anda yakaladığım bir çekim.Her sabah okula gitmeden önce beni sürekli gülümseten bir manzaradır.Başkaları için olmasada benim için öyle sanırım.Özellikle kar yağdığı zaman sadece bu manzara için metroya binebilirim.Bu yolun ötesinde kar yağdığı zaman bembeyaz agaçlar görebilirsiniz.

Burasıda turistlerin akın ettiği Topkapı Sarayı'ndan bir görüntü.Açıkçası çok soğuk bir gündü fakat manzara görmeye değerdi.


Buda okuluma giderken karşılaştığım harika görüntü.Buranın ayrıca bundan birkaç ay öncesine kadar harika beyaz ördekleri vardı.Tıpkı kar gibi bembeyazlardı.Fakat bu son aylarda tadilata girdi ve ördekleri göremez oldum.


Son olarak en sevdiğim çekimi sizlerle paylaşmak istiyorum.Bu küçük dostlarda benim gibi kitaplarda huzuru bulmuşlar sanırım.
Kediler ve kitaplar bir arada olunca bu fotoğraf ayrı bir güzel geliyor insana.





17 Ocak 2016 Pazar

ZENTAGLE


Yeniden Merhaba !

   Bugün zentagle ilgili tavsiyelerde bulunacağım.Bundan önce zentaglenin küçük bir tanıtımını yapalım.Ardından öneriler hakkında küçük bir bilgi vereyim.
   
   Zentagle; tekrarlayan desenler kullanılarak oluşturulmuş soyut bir çizimdir.Genellikle belirli bir şekil içinde yapılandırılmıştır.

   Benim yapacağım öneriler profesyonel çizimden çok hobi için yapılabilecek öneriler.
Yani nasıl daha kolay ve daha güzel bir zentagle çizimi elde edebilirizi anlatacağım.



İlk olarak evinizde yuvarlak çeşitli boylardaki malzemelerden yararlanabilirsiniz.Ben yukarıda  en sondaki 2 çizimi boya kalemlerin kapağı,oyuncak kapak,kare bir kutu,cetvel ve  çorap aldığımızda içinde bulunan kartonu kullandım.Yani demem o ki evdeki gereksiz geometrik eşyalarınız varsa tam bu çizime göre.


                                            
            Şimdide kalem önerisi yapmak istiyorum. Galligraphy pen çok sevdiğim bir kalem.Nedeni ise çok canlı bir rengi olması yanı sıra uzun süre kullanılabilir olması.Bunların yanı sıra kalemlerin uçlarının kalınlığına göre dereceleri var. Zentagle için 2.0 öneririm.Eğer isterseniz 3.0 da ayrıca alıp kullanabilirsiniz.İkinci olarak Faber Castell in ecco pıgment kalemini öneririm en  ince ucuna kadar bulunmakta  bu sayede en ince tarafları bu kalemle yapabilirsiniz.Bu kalemin derecesi olarakta 0.5,0.6 ve 0.7 öneririm nedeni ise diğerlerinin çok ince olması ve uzun zamanlı çizimler ve ayrıntılar için kullanılıyor olması.Eğer ayrıca kalemler ister iseniz Faber Castell in cd kalemlerini de öneririm.





Ve son olarak yaptığım 5 dakikalık kolay bir çizimi sizinle paylaşmak istiyorum.

  Sıra sizde ! Kolay gelsin.

11 Ocak 2016 Pazartesi

KİTAP ÖNERİSİ;POSTA KUTUSUNDAKİ MIZIKA





Merhaba! 

Bugün blogumda ki ilk kitap önerisini yapacağım.Kitabın ismi ''Posta Kutusundaki Mızıka'' yazarı ise ''A.Ali Ural''dır.

  Posta kutusundaki mızıka bir deneme kitabıdır.Ayrıca benim en sevdiğim kitaplardan biri diyebilirim.

 Eserin ilk satırları 3 Temmuz 1998 de atılmasına rağmen sanki beni sanki bu dönemi anlatıyor gibi.Ve ayrıca bundan üç dört yıl öncesinde kadar liseler arasında sık okunan bir kitapmış.

  Kitabın içeriğinde genelikle insanların hayatını dolu dolu yaşaması gerektiği ele alınmış ve hayatın güzel geçirilmesi ikaz edilmiş.Bunların yanı sıra yazar bunu yaparken kullandığı samimi dille okuyucuyu tam içine çekmiş.

Birazda kitaptan bahsedeyim;eser 206 sayfadan oluşmakta fiyatı ise genelikle 15 lira.Kitaba kitabın konusunu ise ilk sayfalarında ki ''Posta kutusundaki mızıka unutulan mektupların kefaretidir.'' cümlesinden anlayabiliriz.

 Çok uzatmadan bu kitabın hayatınıza 
birazda olsa anlam katacağını düşünüyorum ve okumanızı tavsiye ediyorum.İyi okumalar!





1 Ocak 2016 Cuma

Nâzım Hikmet RAN



Asıl adı Mehmet Nâzım RAN.14 Ocak 1902 yılında Selanik'te doğmuştur.Fakat nüfus kayıtlarında 15 Ocak 1902 tarihi yazmaktadır.Ressam Celile Hanım ve hariciye memurlarından Hikmet Nâzım bey'in oğludur.Birçok okulda öğrenim gördü.1919 yılında Bahriye mektebini bitirip,Hamdiye Kurvazörüne stajyer bahriye subayı olarak atandı.Ancak yalandığı hastalık yüzünden sağlık kurulu tarafından askerlikten çıkarıldı.Bu arada 1914 te başlayarak,bir mevlevi ve şair olan büyük babası  Nâzım paşanın etkisiyle şiir yazmaya başladı.Aslında küçüklüğünde de şiire ilgisi vardı.İlk şiiri (Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı?) 3 Ekim 1918 te yayınlandı.Ocak 1921 de Milli Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçti.Cepheye gönderilmedi,bir süre Bolu'da öğretmenlik yaptıktan sonra 1921 de Batum üzerinden Moskova'ya gitti.Doğu Emekçileri Komünist Ünüversitesi'ne (KUTV) yazıldı.Rus fütüristleri ve kontstrüktivistlerinden etkinlendi;serbest şiiri ve ve basamaklı dizelerini denediği ilk şiirlerini bu yılda yazdı;bazılarını İstandul'da çıkan Aydınlık dergisine yolladı.Bu arada ilk eşi Nüzhet Hanım'la kısa süreli bir evlilik yaptı.1924 yılında gizlice Türkiye'ye geldi.Aydınlık dergisinde yazmaya başladı.Komünist üyesi olan Nâzım Hikmet komünistlerin teker teker tutuklanması üzerine Moskova'ya gitmek zorunda kaldı.Ankara İstiklal Mahkemesi'nce yokluğunda 15 yıllık cezaya çarptırıldı.1926 da diş hekimi Yelena Yurneçko ile ikinci evliliğini yaptı. 1928 de ilk şiir kitabı olan ''Güneşi İçenlerin Türküsü''yayınlandı.Bu arada Nâzım Hikmet'in şiirleri adına açılan birçok davadan beraat ederken 1929 yılında siyasal sonuçlar doğuran eski-yeni kavgasını başlatığı''Putları Yıkıyoruz'' başlığı altında imzasız bir yazı yayınladı.Bir yandan şiirlerini yayınlarken diğer yandan 1930 yıllarında değişik takma adlarıyla fıkra yazarlığı yaptı.Sinema ile ilgilendi.Birçok senaryo yazdı.''Düğün Gecesi'' ve ''Milyon Avcıları'' filmlerini  yazdı ve yönetti.1932 de ''Kafatası,Bir Ölü Evi,Unutulan Adam'' adlı oyunları şehir tiyatrosunda sahnelendi.6 yıl önce salgın nedeniyle ölen eşi sonrasında bir süredir beraber olduğu Piraye Altınoğlu ile evlendi.Bu evlilikten kısa bir süre sonra Nâzım Hikmet  1937 de kısa bir süreliğine tutuklandı.Bunun ardından ağır bir suçlamayla 28 yıllık bir cezaya çarptırıldı.1950'de çıkan af sonucunda serbest kaldı. Hapishanede geçirdiği yıllar boyunca şiir ve oyunları yazmaya devam etti.1949 da Vatan Gazetesinde baş yazar A.E Yalman'ın ve hukukçu M.A Sebük'ün yazılarıyla Nâzım Hikmet'in  suçsuzluğu gündeme geldi.M.A Sebük 3 ay boyunca yazdığı 10 yazıyla şairin suçsuzluğunu ortaya koydu.Bunların ardından kampanyalar başlatıldı.Yabancı birçok kuruluşlar da bu konu hakkında hükumete başvuru yaptı.Ayrıca resim kuruluşlarda başvuru yaptı buna rağmen yapılan her şey yanıtsız kaldı.15 Mayıs 1950 de Demokrat Parti'nin başa gelmesi üzerine çıkardığı afla serbest bırakıldı. Hapishane yıllarında aşık olduğu Münevver Hanım'la 26 Mart 1951 de evlendi.Mehmet adında bir oğlu oldu.1950 yılında Varoşa'da layık görüldüğü barış ödülünü almak üzere pasaport isteğinde bulundu.Fakat istek geri çevirilince Nâzım Hikmet tedirginleşti.Suçlamalar ve hayati tehlikeden dolayı 17 Haziran 1951'de hayatı söz konusu olduğundan Romanya'ya gitti ardından Moskova'ya yerleşti.25 Temmuz 1951'de Balkan Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Nâzım Hikmet hayatı boyunca bir çok ülkeyi gezdi.Bu nedenle hakkında yayınlan bir kitap ''Bu Dünyadan Nâzım Geçti'' başlığı altında yayınlanmıştır.Bunların yanı sıra Nâzım Hikmet yurt dışında eserlerinin yayınlanması ve oynanması konusunda çok sıkıntı çekti.Kasım 1960'ta bir süredir aşık olduğu Verç Tulyakova ile evlendi.1961' de 1920 de yaşadıklarından esinlenerek ''Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim'' adlı romanını yazdı.  

      
     3 Haziran 1963 te kalp krizi sonucu Moskova'da öldü.Mezarlığı Novodeviçiy Mezarlığındadır.
      2009 yılının 5 Ocak günü''Nâzım Hikmet Ran'nın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkartılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürürlükten kaldırılmasına ilişkin önerge''Bakanlar Kurulun'da imzaya açıldı.Ve sonucunda 1951 yılında vatandaşlıktan çıkarılan Nâzım Hikmet Ran'nın yeniden Türk vatandaşı olmasına karar verildi. 
      Bakanlar Kurulu'nun 05.01.2009 tarihinde Resmi Gazete'de yayınladı ve Nâzım Hikmet Ran,58 yıl sonra yeniden Türk vatandaşı oldu.


Kaynak:
YKY'nin kitaplarından :
-Benerci Kendini Niçin Öldürdü ? (Roman)
-Henüz Vakit Varken Gülüm  (Şiir kitabından Otobiyografi Doğu Berlin'de 1961 yılı 11 Eylülde yazılmış.)
Başka kaynaklar :
-Bu Dünyadan Nazım Geçti (Roman)
-Nâzım'ın Bursa Yılları
-https://tr.wikipedia.org/wiki/N%C3%A2z%C4%B1m_Hikmet




         Büşra
         Subaşı